Garp medeniyeti bariz bir teknik, iktisadi siyasi üstünlük gösterinceye kadar Osmanli Türkleri tarafindan lakaydiyle karsilandigi, hatta hakir görüldügü muhakkaktir. Daha bir asir önceye kadar halk arasinda bunu müsahede etmek mümkündür. Oldukca yüksek bir teknige, askeri ve maddi kuvvete dayanan derin, yaygin bir üstünlük hissi her vesile ile kendisini göstermektedir. Bundan takriben bir asir evvel Türkiyeyi ziyaret eden bir Ingiliz muharririn yazdigina göre bir müslüman Türk sürücüsü bile yükünü tasidigi Avrupali hiristiyanin arkasindan yürümek istemezdi; buna zorlandigi takdirde ya hayvanini durdurur veya iki üc yüz metreden ancak onu takip eder; yahut ayni hedefe götüren baska bir yolu tutardi. Bir Avrupaliya hizmet etmek kendisine bu derece agir gelirdi.
Iste bu nevi magrur, müstakil ve daima üstünlük telkin eden bir ruhi hava icinde yetisip sonra asirlarca hakir görülen bir medeniyet mensuplarina devamli bir sekilde yenilmek, psikoloji bakimindan bir cezrilikten ötekisine sicramak gibi gayet siddetli bir aksülamele sebep olmustur.
Ruhi atitüdde vukua gelen bu müthis tahavvül, hayran olunan medeniyetten iktibas esnasinda hicbir fark gözetilmemesinde, bilhassa iki cemiyet mensuplarini görünüste birbirinden en cok ayiran kültür unsurlarinin kabul edilip Türk kültürünün bunlara tekabül eden kisimlarinin terk veya tahrip edilmesinde birinci derecede amil olan tesirlerin her halde basinda gelmektedir. Bu terk veya tahrip edilen unsurlarin, bir kültürün en lüzumlu ve en kuvvetli kisimlari olduklarini idda etmek güc olsa bile bunlarin en zayif noktalar olmadigi muhakkaktir.