Gazetecilerin ömrü cabuk tükenir. Cünkü onlar 724 calisir. Oysa bir gazeteyle kebapci arasinda, isletme bakimindan hemen hic fark yoktur. Her ikisi de müsterinin istegine göre servis yapar. Haliyle ben de o carkin en anlamsiz haberlerini yapan muhabir ordusundan sadece biriydim.
Gelen istihbaratin degeri yüksekse -ki bunun anlami okuyucu sayisi demekti- Seften duydugumuz ilk sözcük bu olurdu. Haber bitene kadar da kipir kipir yerinde duramazdi. Son noktayi koyup teslim ettigimizde biz rahatlardik ama o baska bir boyuta gecerdi. Hangi sayfada cikacak Ne kadari kirpilacak Kac fotograf kullanilacak Hele de haber siyas bir nitelik tasiyorsa, akibeti yazarina dahi tam bir muammadir.
Sahneden dansöz indirdi olayi, pekala baskida Ingilteredeki Türk dansözlere calisma yasagi geldi mansetine dönüsebilirdi.
Okuyucu bilmez ama genelde muhabirler, yazi islerinin insafina kalmis bir nevi etkisiz elemanlardir. Kariyerlerinin kaderini, calismaktan barut ficisina dönen medyanin bu gizli elleri belirler. Onlarin karsisinda habercilerin boynu kildan incedir. Bu ortacag iliskisine niye katlanirlar derseniz, hemen her basin emekcisi icin imzasini mansette görmek müthis bir duygudur. Yazdiklari her satiri, Amazon ormanlarindaki yerliler dahil bütün dünyanin okudugunu ve isimlerini ezberledigini düsünürler. Oysa ülkenin onda dokuzu, en yetkin gazetecinin adini bile bilmez. Ayrica gazetecilik, 24 saatlik bir istir. Kalemi biraktiginiz gün ölürsünüz. Cünkü o güne kadar yaptiginiz bütün haberler coktan tarihin tozlu yapraklari arasina gömülmüs demektir.