Adi Ruhani. Tuhaf bir isim, evet ama secme sansi yoktu.
Kendi tabiriyle, yeryüzünün ilk safagindan beri burada, aramizda. Her seyi görüyor, onun icin lineer bir akisi olmayan zamanda diledigince geziyor; tipki söyledigi gibi, bir ileri, bir geri, daima salinimda...
Bir bedeni yok, duvarlarin icinden gecebiliyor, varligina dair en ufak bir acik vermeksizin caglari, uygarliklari, yemek masasinin basinda toplanmis aileleri izliyor. Ancak eksik bir seyir bu, cünkü her sey görüntüden ibaret; garip, mekanik cizirtilardan öte ne bir ses duyuyor ne de duyurabiliyor kendini. Ta ki bu ucsuz bucaksiz hapishanesine gün gibi dogan, onu duyup onunla konusan hücre arkadasi yanina gelene dek...
Bu kitabi tek mekanda gecen filmlere benzetebiliriz; bilirsiniz, o tür filmlerde yapimin bütcesi sasaali kostümler ya da gözünüzü alan efektlere gitmez, elde avucta ne varsa oyunculuga yatirilmistir. Bir de sonlari meshurdur; basindan beri ustalikla anlattigi aci-tatli masalla sizi sarip sarmalayan kollarin birden gevsedigi o bas döndürücü bitisler...
Salih Seckin Sevinc, gercekle hayali ayni havanda döverek ikisini de taninmaz hale getiren yeni romaninda, beklenmedik bir anlatiya unutulmaz bir sonla nokta koyuyor