Jorge Luis Borges, Buenos Aireste geliyor dünyaya. Cemil Meric ise Hatayin Reyhanli ilcesinde tanisiyor yeryüzü ve gökyüzüyle. Buna ragmen, ilkokuldan itibaren diger cocuklarin zalimliklerine maruz kalmak dahil, öfkelerine ve ironilerine kadar sahiden de cok benziyorlar birbirlerine.
Ikisinin de edebiyata siirle baslamasi, neredeyse ayni dönemde siiri birakmasi, kitaplarin üzerine benzer bir ihtirasla fakat biraz fazla egilmesi, neredeyse ayni yilda körlükle tanismasi ve nihayet birer yil ve birer gün arayla ölmesi bu benzerliklerin sadece bir kismi.
Hal böyleyken, neden birisi Cemil Meric olmanin imkanlariyla sinirli kalirken, digeri bildigimiz Jorge Luis Borges siradaglarina tespih tasiyabildi acaba Ispanyolca yazan Borges sesini dünyaya duyurabildigi halde, Türkce yazan Cemil Meric neden Misak-i Mill sinirlarinin disindaki herhangi bir insan icin hicbir anlam ifade etmedi
Jorge Luis Borges büyük bir tevekkülle bekledigi körlükle nihayet karsi karsiya kaldiginda, bunu Tanrinin kacinilmaz bir ironisi olarak kabul edip sikayeti aklina getirmezken; tevekkül bir yana, tahammül kelimesini de unutan Cemil Meric, neden daha Paristen ayrilmadan Nemesisle kavgaya tutusuyordu ki Klasik ölcülerde hangisi Doguluydu, hangisi Batili
Dil miydi belirleyici olan, din mi, yoksa cografya mi Belki de bunlarin disinda ya da üstünde bir baska unsur söz konusuydu, insan labirentini aydinlik sabahlara yahut karanlik ucurumlara sürükleyen...
Daha önce, Gec Kalan Adam Ahmet Hamdi Tanpinar ve Gelecegi Elinden Alinan Adam Oguz Atay kitaplarinda da buna benzer muhtelif sorulara cevap arayan Sefa Kaplan, Gözleri Görmeyen Iki Adamla körlügün tarihine ceviriyor bakislarini.
Cemil Mericin dogumunun 100., Jorge Luis Borgesin ölümünün 30. yildönümünde farkli bir borc ödeme cabasi...