Ask ve ölüm, hayatimizin vazgecilmez iki gercegi. Ask, aldigimiz nefesin iksiri, kuvveti, kudreti degil yalnizca; hayatin kendisi. Hayat bir ask ürünü degil mi Kista kuruyup giden cicekler, yapraklar, tomurcuklar yasam askinin sonucunda dirilip bahara hazirlanmazlar mi Ya ölüm Ask kadar gercek degil mi Ask sarmali kadar insan hayatinin icinde degil mi Insan, ölümüne dogru kosan, hayati ölümüyle birlikte yasayan, her an ölüp dirilen, her an ölüm korkusunu ensesinde hisseden varlik. Insan yasamini var eden kuvvetin, kudretin kendisi degil mi ölüm Ona yaklastikca insanoglu hayata, yasamaya dört elle sarilmiyor mu Insan, ölümüyle icli disli, kucak kucaga yasiyor, durmadan ona dogru kosuyor. Her nefesiyle onu icine aliyor, onunla bütünlesiyor, et kemik gibi sarmas dolas oluyor, ölümlülesiyor, ölümün gölgesinde yasayip gidiyor. Ask ve Ölüm, bu iki kavramin kendi gercekligine bu sekilde yaklasiyor. Askin heyecani, coskusu ve tilsimiyla dolu bir hayatin, ölümün gölgesinde nasil seyrettigini bir yasam hikayesi üzerinden ortaya koyuyor. Ask ve Ölüm ayni zamanda küllerinden dogan bir adamin ask sayesinde kaderine nasil hükmettiginin, basaridan basariya nasil kostugunun hikayesi.