Hayy bin Yakzan... Hay bin Yakzan...
Kac kere bu ismi tekrar etsek her seferinde büyülenmis gibi oluruz. Ibn Tufeyl sanki daha bastan bu ismi vererek hem onu ölümsüzlestirmis hem de benzerlerinden ayristirmistir.
Benzerlerinden söz ettik ama o aslinda tam bir benzersizdir. Ilk olmak ve bu ilklikle sonsuza göz kirpmayi basarmistir. Endülüsten doguya ve batiya ebedi bir göz kirpistir bu.
Orta Cag tam da insanligin kendi yönünü aradigi karanlik ile aydinlik istegi arasinda cirpindigi bir dönemdir. Ibn Tufeyl, dönemindeki kisir tartismalarin ötesine gecerek adeta insana yeni bir baslangic düsüncesi önerir. Felsefi icerigi tabiat ile örüldügü kadar saf dini duyusun izleriyle doludur. Oto-didaktik karakteri, insana kendisi olma yollarini kurgu yoluyla da gösterir. Bir yeniden ve sürekli olus hikayesidir Hayy bin Yakzan.
Akil ile duygu, tecrübenin ipeginde yepyeni bir evrensel maya kazanir. Bu öz daha sonra Bati düsüncesini de kolaylikla etkileyecek, Spinoza, Leibniz, Rousseau gibi filozoflarda sürek kazanacaktir.
Bu ölümsüz eser bir kez daha Arapca aslindan, Mehmet Hakki Sucin cevirisi ile bir kez daha bizi kucakliyor.
Hayy bin Yakzan, sonsuz seslenisine bir seviye daha katiyor.