Cihangir Istanbulun ortasinda bir köy... Delileri baska, martilari, kedileri baskadir. Bir türkü calinir kulaginiza, sözlerin anlami yoktur. Aklinizda yasanmisliklarin ezgisi kalir. Cevdet giysi dolabini acip, Rüzgara ait eline gecirdigi ne varsa saga sola savurdu. Nereden cikmisti bu adam Bir hirsiz gibi hayatina, evine, bedenine sinsi sinsi yerlesmisti. Üstelik bu durum bir bilimkurgu filmi ya da fantastik bir romanin icinde yer almiyordu. Her sey gercek dünyada kendi bedeninde, kendi zihninde oluyordu. Cevdet gardirobun kapagindaki aynanin karsisina gecip, icindeki Rüzgari görmek ister gibi birkac saniye bakti gözlerine. Gözlerinin icinden ruhunu, ruhunun derinliklerini görmek istedi. Meltem hizli adimlarla yatak odasina yürüdü. Yatagina uzandi. SKendine gel Ne yaptigini saniyorsun diyerek kendini uyardi. Bilinmeyeni, yabanciyi merak etmek böyle bir sey olmaliydi. Ayni bedende bambaska biri... Gözlerini kapadi. SGececi Cevdetle sevismek nasil bir sey olurdu diye hayal kurmaya basladi. Durusu, dokunusu, hatta kokusu bile farkli... Acaba Melteme nasil dokunur, nasil öper, nasil sevisirdi Istanbulun tarihi ve kozmopolit semti Cihangirden okurun zihnine uzanan bir ötekilesme romani. Evrendeki her parca nasil bütünü yansitiyorsa, Cevdetgillerin her bir karakteri de bizden biri olmaya aday. Zihnimizdeki ötekilerle barisabildigimiz günlere